66’ya Bağlanılırken

29Ağu09

Sevgili Halil, belki, sakınımsızca (yani, arkaya ya da sağa-sola bakmadan ikide bir) ‘kendi olma’ imkânımızdan söz ediyordur, blog vesilesiyle, diye düşündüm. Ama benim o konuda bazı huylanmalarım var: kendini mutlaklaştırmadan, kendilikler arasında hiyerarşi kurmadan kendi olmanın koşullarını var edebilmeliyiz, derim. Oradan da, değil demokratik duyarlıklarımızı, kaba ‘gerçek yargımız’ı bile ‘altmış altıya bağlamak’ üzere çatılmış 12 Eylül anayasasının 66. maddesi geldi hatırıma: “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür”. Ve, ne hikmetse, 66’yı tersten okumak: ‘Kendisine vatandaşlık bağı ile bağlanan herkesi Türk yapabilme ehliyetine sahip devlete Türk [-iye Cumhuriyeti de değil] Devleti denir’. Diyelim, soysal-toplumsal-kültürel bir kimlik olarak Kürtsünüz ama 12 Eylül pazarına inip ‘vatandaşlık’ karşılığında Kürtlüğünüzü verip Türklüğü alabiliyorsunuz! Onun’çün diyorum ki, kafamıza göre takılmayalım, kafaların birbirine takılmasına imkân tanıyalım. Zira, -evveliyle birlikte tüm bir Cumhuriyet tarihi boyunca içimize işlemiş- vahim bir tedrisattan geliyoruz. Bakın, ne diyeceğim, girdik ya bir kere, blogcular loncasına kimler, hangi üstadlarımız kayıt düşmüş bir bakalım hele diye hamle ettiğimde, andığım 66landırma müessesesi ve müesses nizama (kaba gerçek yargısını boşlayacak, yani, aynı somut insanın, aynı zamanda hem Kürt hem de Türk olabileceğini, vatandaşlık sihirli çubuğu değdirildiğinde, somut/tarihsel bir kimliğin buharlaşabileceğini fevkalade gönül ferahlığı ile iddia edebilecek kadar) bağlı, inanır mısınız bilmem ama, kocca/man ‘prof. dr./ psikiyatr’ örneğine bile rastladım! (Anneannem, rahmetli, ‘Dağlara taşlara kuru ağaçlara,’ derdi böylesi habaset karşısında.)

 

Uzun lafın kısası, ‘Konuşma Defteri’mize, ‘Sokratik’ bir çokseslilikle konuşalım derim. Mihail Bahtin, romanın, epik nitelikli anlatıdan kopuş yolunun, ‘yarı ciddi-yarı komik’ anlatılardan (‘Sokratik diyalog’lar ve ‘Menippos yergileri’dir bunlar), öncelikle de, Rabelais ve Cervantes’ten geçtiğini söyler. Romanın ‘otantik selefleri’ olarak andığı ‘yarı ciddi-yarı komik’ anlatılara, (bkz., Karnavaldan Romana/ ‘Edebiyat Teorisinden Dil Felsefesine Seçme Yazılar’, çev. Cem Soydemir, Ayrıntı Y., İstanbul, 2001 -‘Dostoyevski’nin Yapıtlarında Tür ve Olay Örgüsü Kompozisyonunun Karakteristikleri’) değinirken de, Sokratik diyaloğu şöyle tanımlayacaktır, Bahtin: 1.‘Hakikat’in ‘diyalojik’ (çoksesli/çokkatmanlı/hiyerarşik olmayan) alımlanışı ruhuna dayalıdır; 2. Özgül bir konuya ilişkin değişik bakış açılarının yanyana gelmesi (sinkrisis) ve muhatabı düşünsel tavrını açığa çıkartma yönünde kışkırtıcılık (anakrisis) iki temel araçtır; 3. Diyaloğun kahramanları ideologlardır; 4. ‘Eşik’ nitelikli bir yol ayrımında (kader ânı, mı demeli?) düşüncelerin ortaya çıkışını kışkırtmaya itibar edilir; 5. Fikirle, fikri aktaran arasında organik bir bütünlük vardır.

 

Nasıl? Güzel değil mi? Hazır, elimizin altında, içine konuşabileceğimiz bir ‘Defter’ varken…



No Responses Yet to “66’ya Bağlanılırken”

  1. Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s


%d blogcu bunu beğendi: