HAYAL, HAKİKAT, YARATI / Adalet Ağaoğlu ve Roman Dünyasına ‘Psikanalitik Duyarlıklı’ Bir Bakış
Kasım 2001 yılında Bağlam Yayınları tarafından yayımlanmıştır.
Yeni bir anlatı türü (ya da tarzı) olarak roman, edebiyat sahnesine, Miguel de Cervantes Saavedra’nın La Mancha’lı Yaratıcı Asılzade Don Quijote’si ile çıkar.
Don Quijote, okuduğu şövalyelik romanlarının tesirinde, tedavülden kalkmış şövalyelik müessesesi ve ruhunu hakiki hayatta müessir kılma gayretkeşliğinde, bir delibozuk maceraperesttir. Hayata, düşünerek değil, hayal ederek (düşleyerek) hamle edenlerin soyundandır. Mahsun yüzlüdür; yakışır. Romantiktir. Delidoludur; doluluğu, romantikliğinden/yaratıcılığından menkuldür. Kendi kendini dolduruşa getirir (ikmali kendindendir; ne güzel!); müttefik hakikat saflarına -elinde hayal bayrağı-, sefer üzerine sefer tazeler. Nihayetinde, hakikatçiler, değirmeninin hayal suyunu keser. Ölüm, hayatın (verili) hakikati ile kapışmada, hayalin (kendini yeniden yaratmanın) tükendiği andır. Hayalleri gaspedilen Don Quijote, hakikatçilere eyvallah demez; hakikatlerin çorak dünyasına eyvallah der ve sonsuz hayal dünyasına göçer. Dünyasını değiştirse de, hayal dünyası baki kalır.
Hakikatler dünyasında ‘tutunamayan’ Don Quijote, belki, tutaraklı dünyaya açtığı savaşın hayhuyu içinde farkında değildir ama o, serüvenlerini yaşadıkça, serüvenlerinin anlatısı da – hesaba gelmez çoklukta ve pervasız anlatıcısı, Aristoteles’ten miras zapturaptlara pek kulak asmayışı ve şövalye hikayelerini alaysılaması ile-, kendinden önceki anlatıların verili hakikati ile çarpışır; modernden postmoderne (Allah ne verdiyse!) açılıp saçılacak bir anlatı dünyasına kapıyı aralar: ro m a n.
Mevcut hakikatle yetinmeyip, o hakikati altetmek üzere -onunla çarpışa çarpışa- hayal dünyalarını topuklayanlara, hakikatçiler de, ‘Ne hâliniz varsa görün!’, demez elbet; onlar da, hayalcileri ehlileştirecek ölçü düşürme işine takılır, ‘Ne kadar Poetik’sin, kaç dirhem mimetik’sin; hele şunu bana güzelliklen bir deyiver bakalım!’ muhabbeti ile hayalci güruhunu destura bağlamaya sıvanırlar. Toplumbilimsel, zamansal, zeminsel, dilsel, niyetsel.. arşın arşın dikenli teli atı atıverirler, hayalcilerin yolu üzerine. Hayalci gözden kaybolduktan sonra, yola üşüşür, dikenli telde toplanan tüyü tartıya vurur, hayalin evsafını ve encamını tayin ederler. Böyle böyle -‘Ben güzele güzel demem, güzel benim koyduğum ölçülere uymadıkça.’ diye diye-, hayal de tarife(ye) bağlanır; estetik (bilimi) icat olunur, güzellik işleri, ‘yaratıcılığı ayarlama enstitüleri’ tarafından ayarlanır.
Başa gelecekleri baştan hayal eden Cervantes, İkinci Kısım/ Üçüncü Bölüm’de, Don Quijote ile bakalorya sahibi Sanson Carrasco arasında (‘gülünç’ kaydı düşmeyi ihmal etmeden) şöyle bir konuşma geçirtir:
“ ‘İyi hiçbir tarafı olmayacak kadar kötü kitap yoktur’, dedi Sanson. ‘Buna hiç şüphe yok’, dedi Don Quijote, ‘ne var ki, yazılarıyla, haklı olarak büyük şöhret kazanmış kişilerin, bunları matbaaya verdiklerinde şöhretlerini tamamen kaybettikleri veya bir miktar değerden düştükleri de çok görülmüştür.’ ‘Bunun sebebi’, dedi Sanson, ‘basılı eserlere ağır ağır bakıldığından, kusurlarının kolayca görülebilmesidir; üstelik yazarın şöhreti ne kadar büyükse, o kadar didiklenirler. Dehalarıyla ün yapmış kişiler, büyük şairler, meşhur tarihçiler, daima ya da çoğu zaman, kendileri bir eser yayınlamadıkları halde başkalarının yazdıkları hakkında hüküm vermeyi özel zevk ve eğlence edinmiş kişiler tarafından kıskanılırlar.’ ‘Bunda şaşılacak bir şey yok’, dedi Don Quijote; ‘çünkü birçok dinbilgini vardır ki, kürsüde başarılı değillerdir; fakat vaaz verenlerin eksikliklerini, fazlalıklarını görmede çok başarılıdırlar.’ ‘Bütün bu söyledikleriniz doğru, Senor Don Quijote’, dedi Carrasco; ‘ama ben bu sansürcülerin daha merhametli, daha az titiz olmalarını, çekiştirdikleri eserin aydınlık güneşindeki zerrecikler üzerinde durmamalarını isterdim. Aliquando bonus dormitat Homerus (1) ise de, eserinin ışığını bize en gölgesiz halde verebilmek için, ne kadar uyanık kaldığını düşünmeleri gerekir. Ayrıca, onlara kusur gibi görünen şey, bazen bir yüzün güzelliğini daha da artıran benler olabilir…’ ” (2)
Psikanaliz ise, sevgili okur; insanoğlunun en yaratıcı âlemi rüyalarına -rüyaları, bilmiş bilmiş tabir edenlerin hilafına- hürmetten, bilinenin (bilinç’in) ötesindeki dünyaya (bilinçdışı’na) rüyaların açtığı mübarek yolu -ve o yolboyunda rüyayı görenin çağrışımlarını- takip etmek suretiyle dünyaya geldi. Bildik hakikatler dünyasında bilinci tökezleyenlere -bilinçli dünyasından bilinçdışı dünyasına pencereler açmak marifetiyle-, kendini yeniden ‘yaratma’ esinini (hayallerine sahip çıkma bilincini) kazandırdı. Ben de, sevgili okur, o bilinçle; bizlere rüyalarını, rüyalarına ilişkin çağrışımlarını, bilebildiği kadarıyla kendini anlatan; ‘hakikat’ler dünyası ile çarpışa çarpışa ‘yaratı’ dünyasında (muhayyilesinde/hayal dünyasında) kendini yeniden yeniden kurmaya özenen, özencinin ürünü romanlarıyla, ‘dar ve daraltıcı zamanlarımızda’ bir nebze boyunbağlarımızı gevşeten Adalet Ağaoğlu’nu ve onun ‘yaratı/yaratma’ serüvenini anlamaya çalıştım. Eğer haddimi bilmediğim olduysa, kendisini değil, yaratıcılığını kıskançlığıma verilsin.
“Haydi, Tanrı sana sıhhat versin, beni de unutmasın.” Vale!
__________________________
1. “Homeros arasıra uyuklar.”
2. Don Quijote/ Çev. Roza Hakmen; Nisan 1996, Birinci Basım, Yapı Kredi Yayınları, s. 471- 472.
Filed under: Kitaplarım | Leave a Comment
No Responses Yet to “HAYAL, HAKİKAT, YARATI / Adalet Ağaoğlu ve Roman Dünyasına ‘Psikanalitik Duyarlıklı’ Bir Bakış”