Psikanalitik Duyarlıklı Bakışla YARATICI TAVIR
Bu kitap, 2019 yılında Notabene Y. tarafından yayımlanmıştır.
ÖNSÖZ
Bu kitapta, ‘yaratma süreci/ yaratma edimi’ni irdeleyen (dolayısıyla, ‘yaratıcı tavrı’ anlamaya ve tanımlamaya çalışan) yazılara yer verilmiştir. Temel savım, söz konusu sürecin/ edimin belirleyicisinin ‘bastırma’ olduğudur. Bastırma; içselleştirilmiş toplumsal/ nesnel gerçeklik uyarınca (ya da, ‘nesne ilişkileri’ bağlamında) arzunun ketlenmesi, doğrudan nesne yatırımından alıkonmasıdır. Demek ki, bastırmanın arkasında, bastırılmış gereksinimler yatar.
Yaratma süreci, bastırmaya karşı işler; ya da, yaratma edimi, bastırmanın ortadan kaldırılma itkisiyle gerçekleşir. Öyleyse, yaratma edimi içindeki özne (yani, yaratıcı sanatçı), bastırmalarına karşı savaşan; bastırdıkları doğrultusunda kendisini özgürleştirme arayışındaki kişidir. Bir başka deyişle, yaratıcı sanatsal etkinliğin arkasında, toplumsal/ nesnel olanla çatışan bireyin ‘iç ihtiyaç’ları vardır. Buraya dek söylenenler, yaratıcı süreç ve edimin doğasını/ iç işleyişini açıklar.
Bir başka duyarlık noktası da, anılan ihtiyaç adına ortaya konmaları beklenen metinlerin, gerçekten de ne kadar o ihtiyaç uyarınca yapılandırıldıkları; o anlamda, sanatsal edimin ne denli içtenlikli; dahası, ortaya konan metnin, anılan düzeydeki ihtiyacı karşılamaya ne denli elverişli olduğudur. O zaman da şu soru gündeme gelir: Eğer, sanatsal etkinlik, bastırmaya karşı işlemek suretiyle asli doğasına hizmet edecek ve yaratıcı olacaksa; söz konusu süreç ve edimin ortaya koyduğu yapıt/ metin, ne kadar bastırmadan yana özgürleştiricidir? Eğer bu, bir tür ‘poetika’ yoklaması ise; yol göstericisi, psikanalitik duyarlık olmalıdır. Zira, bastırma ile yapılanan ‘bilinçdışı’nı bilim nesnesi olarak alan psikanalizdir.
Yaratma süreci/ yaratma edimi adına vurgulanan temel yönelim, bizi bir başka duyarlığa daha taşır: Bireyselliklerimiz içinde ne kadar yaratıcıyız? Yaratıcılığımızı toplumsal varoluşlarımıza ne kadar taşıyabiliyoruz? Toplumsal/ varoluşsal kültür (ideolojik/ politik pratikler) bireyselliklerimize ve yaratıcılığımıza ne kadar açık? Yalnızca, kurmaca metin değil; hayatımız ne kadar ‘açık’? Ben ve öteki arasındaki ilişki, ne kadar ayırımcı, ne kadar ‘öteki-benleştirici’ (ötekinin varoluşundan doğru zenginleştirici); ya da, —farklı bir dolayımla— ne denli birörnekleştirici/ harcıâlemleştiricidir? Öyleyse yaratma sorunsalı, estetik/ poetik olanın ötesinde, varoluşumuzu sorgulamanın da vesilesi (ya da zemini) değil midir: Üst/ bütünlüklü söylemleri kutsayan, mutlaklaştıran (mütehakkim) modernlik, yaratıcı/ özgürlükçü toplumsal/ bireysel pratiklere ne denli elverişli idi; ya da, —simülakrlar, hipergerçeklik, post-truth, dahası, post-human— yönelimleriyle sahiciliğe, hakikate ve hakikatliliğe büsbütün sırtını dönen ’modern sonrası’ ne kadar özgürlükçü/ yaratıcı olabilir?
Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un, psikanalitik bakışla çerçevelendirdiği özgül bir poetikası yoktur. Freud, plastik ya da yazınsal metinlerde, sanatçının, ruhsal/ cinsel gelişim öyküsünün yansımalarını ayrıştırmayı önemser. Yaratıcı Yazarlar ve Gündüz Düşü (1908 [1907]), Leonardo da Vinci’nin Bir Çocukluk Anısı (1910), Üç Kutu Öyküsü (1913), Michelangelo’nun Musa’sı (1914), Psikanaliz Çalışmalarında Rastlanan Bazı Karakter Tipleri (1916) ve Dostoyevski ve Baba Katli (1928 [1927]) gibi çalışmalarında, ruhsal/ cinsel gelişim sürecindeki takılmaların sanatçının sanatsal edimine ve yapıtına nasıl yansıdığını irdelemeye çalışır. Freud’a göre de, elbet, sanatsal edimin malzemesi bilinçdışı bir malzemedir. Peki; sanatçı, söz konusu malzeme ile ne yapmaktadır? Sanatsal edimi içinde ortaya koydukları, birer, belirti mi, yoksa, bir tür yüceltme midir? Freud, sanatçıyı ve sanatını ele aldığı çalışmalarında, bu soruya kesin bir yanıt vermiş değildir. Sanatçı, bazen, sanatsal edimi ve yapıtı ile sanki nevrozunu yaşar gibidir; bazen de, sanki, bastırılmış olanı yüceltmektedir. Eğer öyle ise, sanatsal edim, bastırılmış olana, örtük ve kısmi doyum sağlayan bir imkân ya da toplumsal yararlık ve onanırlığa dönüştürülmüş bir tür dürtü doyumu mudur?
Freud’la buluşmak üzere, psikanalitik duyarlıklı bakış’ımla tanımlarsam; gerçek/ yaratıcı sanatsal edim ve yapıt, sanatçının, kendisini, belirti biçimlenişleri üzerinden ya da toplumsal onanma arayışları ile ifade etmesinin değil; öznel çatışmalarından hareketle kurucu hakikatine doğru yol almanın, kendisine (yani, bastırmak zorunda bırakıldıklarına) ve toplumsal genel geçere (toplumsal bastırma düzeneklerine) rağmen kendini ifade etmenin, farklı olanın ‘hayal’i üzerinden kendisini(n) ve içinde yaşadığı dünyanın ‘hakikat’ini değiştirme çabasının karşılığıdır.1
Biraz geriye gidersem, Birey Sorunsalı/ ‘Psikanaliz ve Eleştirel Bir Bakışla Marksizm’ (1999) isimli ilk çalışmamın ilgili bölümünde, Christopher Caudwell’ın, Marksist estetiğin sanatsal edimi ‘yansıtma’ düzleminde ele alışı ile romantizmin ‘yaratıcılık’ anlayışı arasında bir tür uzlaşma kurma yönelimli tezinden kalkarak —yine aynı ‘duyarlık’la— gerçek anlamda sanatsal olanın neden ve nasıl ‘yaratıcı’ olması gerektiğini irdelemiş ve şunu vurgulamıştım: Yaratma, bir ihtiyaçtır, çünkü, bastırılmış olan tarafından uyarılır —yapılandırıcılığı ve özgün etkisi ondandır. Yaratma edimi, arzunun nesneye yönelimindeki ketlenişin bilindışı-bilinçöncesi yaşantıda ayrımsanışı ve ketlenmiş olan yönelimin imgeler aracılığıyla/ imgelemsel bir yaşantı içinden bilince ağdırılışıdır. Demek ki, söz konusu süreçte, bilinçöncesine duyarlık ve bilinçöncesini görünür kılma —bilinçöncesi imgelere estetik biçimlenişler ve yeni varoluşsal tasarımlar içinde görünürlük kazandırma— esas ve belirleyicidir. Bu söylenenler, yaratıcı sanatın doğasına farklı bir bakışı esinlediği gibi, yaratıcı estetik adına, nereye ve nasıl bakılması gerektiğine de işaret eder: Metnin imge zenginliği ve özgünlüğü nedir, söz konusu imgesellik, yaratıcı ve metne bakan için ne kadar alımlanabilir niteliktedir ve hakikati hayalde yeniden yaratmaya ne kadar elverişlidir? Bütün bu sorular, aynı zamanda, sanatçının sanatsal edimi içindeki içtenliğini, içe bakış duyarlığını ve inanılırlığını, yeni bir varoluş tasarımı geliştirme doğrultusunda varoluşu/nu sorunsallaştırma becerisini ve o anlamda, ne denli özgürlükçü olduğunu yoklama arayışına da davet eder bizi. Kısacası, metne ‘psikanalitik duyarlıklı bakış’, bir tür ‘estetik/ poetik’ tartım yordamıdır.2
Anılan minvalde; Hayal, Hakikat, Yaratı (2001, 2010) isimli inceleme/ eleştiri çalışmamda, Dar Zamanlar/ Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi, Hayır… roman üçlemesinin yazarı Adalet Ağaoğlu’nun ruhsal/ yapısal kuruluşu ile yazınsal metni arasındaki geçişliliği hem yazsınsallığın doğası, hem de yaratıcılık ölçütleri üzerinden irdelemiş; Boşluğa Açılan Kapı (2004) isimli kitabımda, bir şair, hikâyeci ve romancı olarak Ahmet Hamdi Tanpınar için aynı şeyi yapmaya çalışmış; Romanları Yaşamak’ta ise, söz konusu duyarlıkla değişik roman örneklerini ele almıştım. Diyeceğim sevgili okur; Yaratıcı Tavır da, öncü(l)leri gibi, ’psikanalitik duyarlıklı bakış’a ayartabilirse seni, ne mutlu bana.3
Ve dilerim, Tanrı bizleri sahte ciddiyetten korusun. Özü entrika, dolayısıyla riya olan ciddiyetten; “insana, kendisini olduğundan daha duyarlı, daha bilgili göstererek dünyanın gözüne girmek için öğretilmiş” hilelerden, “zihinsel özürleri örtmek üzere bedenin takındığı [o] gizemli” tavırdan sakınsın.4
“Haydi, Tanrı sana sıhhat versin, beni de unutmasın. Vale!”5
___________________________________________________
1 ‘Psikanalitik Duyarlıklı Bakışla’ Romanları Yaşamak’ın (Notabene, 2018) Önsöz’ünde şunu vurgulamıştım: “‘Psikanalitik duyarlık’, esinini -hassasiyetini- psikanalizden alan bir hal ise de, vurgu, psikanalizde değil, ondan edinilmiş duyarlıktadır. Ve, bir ‘bakış’ ise o; ayırt ettirici niteliği, kuramsal kimliği ile psikanalizin -bir bilgi olarak- sunduklarını bulmak üzere değil; psikanaliz süreçlerinden edinilmiş duyarlıkla metne bakıyor oluşundadır. Psikanalize ‘yaratıcı’ bir edim olarak yol aldıran da, yaşamdan edindiği bilgi ya da yaşama ilişkin çıkarsamaları değil; doğrudan, yol alışın kendisidir. Verili varoluşsal gerçekliği ile başı hoş olmayanın, kendi ve hikâyesi ile başbaşalığının başlattığı bir yolculuktur psikanaliz. Sözün ve çağrışımların koşulsuz özgürlüğüyle kendinden, kendindeki ötekiden yola çıkanın; kendi ve kendindeki öteki ile ilişkisi içinde(n) yol alanın yolculuğu. Ketlenme ve çatışmaları ile yüzleşmek suretiyle kendini arayışa çıkanın; özgürlüğü, arayışının nihayetsizliğinde bulanın yolculuğu. Bakışımızın duyarlılığı o yolculuktan edinilmiştir.”
2 Birey Sorunsalı’ında; bir yandan Marksist felsefenin ışığında Freudcu psikanalize eleştirel kayıtlar düşerken, bir yandan da, Marksizmin kuramsal ve siyasi pratik açıdan (iktisadi/ sınıfsal) indirgemeci, bireysel yaratıcılıklara kendisini kapatan yapısal zaaflarını irdelemeye çalışıyor; sonuçta, Marksizmin önermelerinin, üstbelirlenimlerin/ bütünlüklerin tasarlanmasında modern anlamda önemli birer kazanç olmakla birlikte, bireysel yaratıcılık adına, modern sonrası eleştirel duyarlıklarla yeniden sorgulanma ihtiyacında olduğunu da belirtiyordum.
3 ‘Önsöz’; ’Yaratma Süreçleri ve Psikanaliz/ Yazınsal Metne Psikanalitik Duyarlıklı Bakış’ başlığı ile (2 Ekim 2004’te) gerçekleştirilmiş olan konferansın 40. Ulusal Psikiyatri Kongresi Düzenleme Kurulu’na sunulmuş özetinden uyarlanmıştır. Ayrıca, kitaba seçilmiş yazılar, her ne kadar yayımlandıkları halleriyle kitaba aktarılmışsa da, dipnotlara —göndermeler açısından— bazı küçük katkılarda bulunduğumu da şimdiden hatırlatmış olayım.
4 Ciddiyete dair entrikalı fasıl için, Laurence Sterne’in Tristram Shandy’sinden (‘Beyefendi’nin Hayatı ve Görüşleri’) yararlanılmıştır (çev. Nuran Yavuz, YKY, Aralık 1999, s. 48-49).
5 Miguel de Cervantes Saavedra’nın ‘La Mancha’lı Yaratıcı Asılzade Don Quijote’sine ‘Önsöz’ünün bitiş cümlesi (çev. Roza Hakmen, YKY, Nisan 1996, s. 42).
Filed under: Kitaplarım | Leave a Comment
No Responses Yet to “Psikanalitik Duyarlıklı Bakışla YARATICI TAVIR”