Cihangir ‘Pürtelaş’tan Mektup/ 1
30 Mart 2013’te ‘kuyerel.org’da yayımlanmıştır.
1/ Sevgili (yazışma dostum) Alper Görmüş, Taraf gazetesindeki köşe yazısında (29 Mart, 2013), Etyen Mahçupyan’ın Zaman gazetesindeki ‘Aydınlarımız telaşta’ başlıklı yazısını (21 Mart, 2013) anıyordu: ‘Müslümanlar, Kürtler ve aydınların telaşı’.
‘Aydın’ deyince, verili toplumsal gerçekliğin kendi içindeki yankısını ve ‘hakikat’e doğru yolculuğunu, kamusal alana; arayış ve sorgulayışlarını –siyasal bütünün irade ve taleplerinin oluşumu doğrultusunda- ‘aleniyet ve müzakere’ katına taşıyan muhterem bir kişiyi anlamaktayım (bırak aydını, herkesin böylesi ‘siyasi özne’ler olmaklığını toplumsallığın menziline –bir hülya olarak- yerleştirmekteyim), ben.
Mahçupyan’ın yazısının başına kondurduğu ‘aydın’a yakından baktığımda ise, sanki, benzer kaygıları ile, ‘beyhude’ telaşlanan (üstüne vazife olmayan ahvalde o role kendini tayin etmiş: ‘telaşe memuru’) kişi olduğunu anlamaktayım onun. Ya da; barışa doğru yola çıktığımız şu ‘ateşkes’ noktasında, ‘temkinli iyimserlik’ hâlet-i rûhiyyesinde, -barışın kalıcılaşması ve kurumlaşması, eşitlikçi ve özgürlükçü demokratik bir toplum kuruluşuna doğru yol alma hevesi ile- bazı vurgulara bilhassa kulak kabartma ‘telaşına düşmüş’ benim gibi işgüzar taifesinden olduğunu. Yahut, ‘Koster Cihangir’e de uğrasın mı’ya müstahak’ (Yıldıray Oğur), ‘Türklerle Kürtlerin Cihangir’de karşılaştıkları zehabına kapılan’ (Selahattin Demirtaş) türde –‘sanatlı’ ifadelerle anılan- arızalı adamlara karışmışlığını.
Zira, Görmüş’ün de, yazısında, Mahçupyan’ın yazısının ana fikri olarak andığı şey şu: “Aydınların şu gerçeği içselleştirmesi lazım: Kürt meselesinin çözümü Kürtlerin tatmini ile bağlantılı ve o toplumun isteklerinin ille de aydınların kafasındaki demokratik düzenle çakışması gerekmiyor”. Oraya da şuradan geliyor; “kuşkunun niçin doğduğunu da biliyoruz: AKP başkanlık sistemi istiyor ve aydınlarımız da bu sistemin demokrasiyi ortadan kaldıracağını düşünüyor” … ve, mızıldanmaya başlıyor –o, ‘telaşlı’ aydınlar.
Mahçupyan, eğlenmeyi de ihmal etmeyerek; “[i]şin eğlenceli kısmı şurada,” diyor; “Başkanlık sisteminin gelmesini istemiyorsanız Kürt meselesinin çözümüne de karşı çıkmanız, barış sürecinin akamete uğramasını istemek durumunda kalıyorsunuz [herhalde şöyle: ‘… karşı çıkmak, dolayısıyla … istemek durumunda kalıyorsunuz’]”.
Şimdi; ‘Önder’ tarafından, milyonlara hitapla, ‘Türk-Kürt’ birlik ve beraberliğine, derinliği ve yeniden kuruculuğu ile (‘Müslümanlık’ müşterekliğine de atıfla) ‘ortak tarih’ duygusuna davet edildiğimiz şu ‘Demokratik Cumhuriyet’ günlerinde, bir aydının,
kamusal uzama kaygı ve düşünceleri ile yerleşmesi, neden telaşlı bir münasebetsizlik olsun ki?
Dahası; zamanında, ‘Kürt Sorunu’na (‘Türk’ün sorunluluğu’ bağlamında) -insani boyutunun ötesinde- Türkiye siyasi coğrafyasının ‘eşitlik-özgürlük-demokrasi’ sorunu olarak bakmasını bilen; -nefs-i müdafaa haddinin ötesinde- Kürt Özgürlük Hareketi’nin şiddet üzerinden kurulu siyasal eylemliliği ve KCK sözleşmesinin anti-demokratik (mütehakkim-hiyerarşik) mahiyetini Kürt toplumunun demokratik geleceği adına eleştirmeyi göze alabilenlerin de arasından çıkıyorsa –bencileyin- böyleleri –ne demeli? ‘Hak’larla, ‘şiddet’i (silahını susturmak suretiyle) takasa zaten itibarı olmamış olanlarsa, böylelerin bazıları, ne söylemeli?
“Katliamsız, zorlamasız, asimilasyonsuz, inkârsız” (ve, Müslüman!), diye anılan, lakin, gayri-Müslimlerini (1895, 1909, 1915/ ‘Soykırım’ marifetleriyle birlikte, -neredeyse- cümlesini) silip süpürmüş (Abdullah Öcalan’ın, “Anadolu İslâmlaştıktan sonra bin yıllık bir Hıristiyan öfkesi var. Rum, Ermeni, Yahudi Anadolu’da hak iddia eder” tespitini hatırlayalım), ‘Çanakkale Zaferi’ üzerinden Kerkük ve Musul’u ile Misak-ı Milli hattına doğru ‘ortak’ yolculuğa çıkmışların (Kürtlerin Lozan hayal kırıklığı ve yaşadıkları onca badireyi de anımsayalım) serencamı bugünlere ulanmak istenirken ‘temkinliliği’ elden bırakmak istemeyenlerin söz alışları (‘Başkanlık’ meselesine indirgenmek suretiyle) niye eğlence vesilesi olsun ki?
2/ Kamusal ‘telaşlı’ aydın duyarlılığım çerçevesinde, Sevgili Alper Bey’in andığım tarih ve başlıklı yazısındaki izleksel akışı tuhaf/çelişkili bulduğumu da belirtmeliyim. Öcalan’ın ‘İslâm’ vurgusunu aktarıyor, Görmüş: “Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki, Kürtlerle bin yıla yakın İslâm bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır. Gerçek anlamında, bu kardeşlik hukukunda fetih, inkâr, ret, zorla asimilasyon ve imha yoktur, olmamalıdır”.
Hadi, ‘Barış’ sürecinin eşiğinde yakın geçmişte Kürt halkına yaşatılanları bir yana koyduk, ya bütün bir Cumhuriyet tarihinin, Kürt isyanları ile mukabele görmüş ezgisi? Biz, Dersimli Kılıçdaroğlu’na laf edegelmişken, n’olacak bu ‘kurucu ideoloji’yi yeniden sahipleniş şimdi? Ya, peki, anılan bin yılın öteki ‘kadim’ halkları? Ermeni Soykırımı’ndaki Türk-Kürt kardeşliği? Ve, dahi, ‘Türk-Kürt öncülüğünde verilmiş Milli Kurtuluş Savaşı’, Misak-ı Milli derken, Lozan’da eksik kalanın ‘stratejik ittifak derinliği’ olarak günümüze uzatılmak istenmesi?
Sevgili Alper Görmüş de, Selahattin Demirtaş’ın başta andığım veciz konuşmasından aldığı destekle, “son yüz yılında kendilerini inkâr edip değiştirmeye çalışan bir rejimi yüzüncü yılın sonunda birlikte değiştirmeye çalışıyorlar,” diyerek, bu birlikte hareket etmeye soyunan ‘Müslüman Türk’ ve ‘(Müslüman) Kürt’ siyasi hareketlerinin aydının telaşına ihtiyacı olmadığını vurguluyor: “Ve bir an geliyor, onlarla birlikte aynı yolu kat eden aydınlar, ‘telaşlanmaya’ başlıyorlar”. Hatta, telaş o boyutta ki, söz konusu aydınlar, âdeta şöyle seslenir gibiler: “yok öyle kendi başınıza tatmin duymak” (italikler benim).
Görmüş’ün yazısındaki, kimliksel talepleri ile Müslüman/Türk ve Kürt duyarlıklı kesimlerin ‘resmi ideoloji’ karşısında yaşadığı mağduriyet ortaklığı ile ilgili ayrıntılara değinmeyeceğim. Yalnız şuna dikkat edilmesini isterim; gerek İslâmi geleneğe yaslanan siyaset, gerekse de Kürt Siyasi Hareketi, şu ân, sahiplendiğim eleştirel duyarlığa, artık, o geçmişteki, mağduriyet noktasında muhatap değiller. Askeri-sivil bürokrasisi ile ‘devlet’e yerleşip dönüştürebilen, ‘milli iradenin İslâmi restorasyonu’ anlamında bir AKP siyaseti ile yakın geçmişinin hilafına (‘kadim kurucu zihniyet’in –CHP/Ordu gibi- kurumsal uzantılarını değil) onu devlet bilen ve ‘ittifak teklif eden’ bir Kürt Siyasi Hareketi’dir muhatabımız -artık. ‘Cihangirli’ aydınları beyhude telaşlı bulurken, bu yol ayrımı/kırılma noktası da unutulmamalı.
Görmüş’ün yazısındaki çelişkisi ise, yazısında, ‘Anadolu Müslümanları’ndan, ‘katliamsız, zorlamasız, asimilasyonsuz, inkârsız’, vs. kıvamında bir Anadolu’dan söz etmişken, aynı yazının içine, “Türkiyeli Rumların acı tarihi (1910-1922)” diye bir kesit de yerleştirebilmiş olmasıdır. E şimdi, Abdülhamit, İttihat Terakki, Dr. Nâzım hattı hangi coğrafyadan ve kimlerin işbirliği ile geçmiştir –sormak gerekmez mi? Övgü ile söz edilen kitabın giriş yazısı ise şöyle akmakta imiş: “Nitekim olaylar, Dr. Nâzım’ın çizdiği çerçevede gerçekleşecek ve Osmanlı coğrafyası Müslüman-Türklerin dışındaki unsurlar açısından kan gölüne çevrilerek Osmanlı coğrafyasının kadim halkları tarihsel topraklarından kazınacaktır”.
Bir yanda ‘kan gölü’, öte yanda kardeş-kardeş yaşadığı söylenen ‘Anadolu Müslümanları’! E, şimdi, duyarlık, az önceki paragraftaki ise, telaşımız beyhude mi?
Nihayetinde; lafı daha fazla uzatmadan, bu yazı ile birlikte, meraklı okura; 1. Fatmagül Berktay’ın, ‘Günümüzde Politikanın Anlamı ve Sivil Toplum: Başka Bir Politika Mümkün mü?” başlıklı konuşma kaydını (o minvalde, benim, haluksunat.com blogumdaki ‘Konuşma Defteri’ bölümünde yer alan ‘Hannah Arendt’ içerikli notlarımı), 2. Hovsep Hayreni’nin, ‘Kürt ‘Çözüm’ Süreci ve Ermeni Heyulası’ başlıklı (kuyerel’de de anılan, ‘Gelawej’ sitesindeki) yazısını (benim, kuyerel’e de göndermiş olduğum, ‘’Kürt Sorunu’nda İçtenlikli Çözüm ya da ‘Kendi ile Yüzleşme/Hesaplaşma’ yazımı), 3. Beytullah Emrah Önce’nin, ‘Topluma Karşı Sarayın Restorasyonu’ başlıklı (kuyerel’de de işaret edilen, ‘Platform Haber’deki) yazısını (o arada, benim, hem blogumda, hem de kuyerel’de yer alan ‘Stockholm Sendromu’ eksenli yazılarımı) tavsiye etmek isterim.
Filed under: Kitaplaşmamış Yazılarım/ 'Siyaset-Felsefe' | Leave a Comment
No Responses Yet to “Cihangir ‘Pürtelaş’tan Mektup/ 1”