1 Mayıs ’77, Devlet ve Biz

08May12
 
 
 
Bu yazı, 8 Mayıs 2012’de ‘kuyerel’de yayımlanmıştır.
 
 
 
‘Zaten söylenecek söylenmiş, üstüne daha konacak ne kaldı ki,’ keyifsizliğini bastırıp bazı şeyleri anma ihtiyacı duydum.
 
1. 14 Şubat 2012 tarihli Taraf gazetesinde bir yazım yayımlanmıştı: ‘Kuramsallık ve Samimiyet’. Girişinde şöyle diyordum: “Marksizmin, öncelikle de, ‘birey’e bakışını, kuramsal kaldıraçlarının bireyi ne denli hesaba katıp katmadığını, ‘insan’la sıcak temasını nasıl tasavvur ettiğini sorgulamak/sorunsallaştırmak, benim Marksizme eleştirel duyarlıkla bakışımın merkezinde yer alıyor (dolayısıyla, ‘sosyalist siyaset’ eleştirimin de). Bir başka deyişle, ‘Dünyayı yorumlamak değil, değiştirmektir işimiz,’ şiarı ile yola koyulan kuramın/ (siyaset) felsefe(si)nin, ‘değiştirici özne’yi nerede gördüğü, nasıl gördüğü ile ilgili sorgulamanın kalkış noktasının birey olması da kaçınılmaz –‘özgürlük/yaratıcı tavır’ onunla başlayarak ‘sahici ve samimi’ olacaksa. Şimdi, ‘sosyalizm’ bir ‘değişme/dönüş(tür)me’ meselesi ise, bu duyarlıkla, tarihsel tecrübelerden kalkarak artık sosyalizmin yok hükmünde olduğuna dair söz alanın (yani, sevgili Halil Berktay’ın), yaşanmışlığın içinden hangi üslupla bize seslendiğine de bakmamız gerekmez mi? Eskitilmiş ve taşlanılmış sosyalizmin –bana kalırsa- en temel hassasiyeti olması gereken ‘hiyerarşi-tahakküm’ hattında nasıl bir iklim yaratmaktadır seslenişi Berktay’ın, yorumlanması, ‘romantik’ sosyalist kültürümüz açısından –olsa bile- bir kazanç sayılmaz mı?”Bu alıntının yer aldığı yazım, ‘kuramsallık’ düzlemindeki bazı değerlendirmelerimle birlikte ‘kuyerel’de de yer almıştı. Oradan devam edeyim. Şimdi;

2. Berktay, 1 Mayıs 1977 münasebeti ile söz alıyor ve sözünü şöyle bağlıyor: “Devletin sola yapamayacağı bir şeyi sol kendi kendisine yapmış, ortaya bir fecaat çıkmıştı. Daha sonraki yıllar içinde bir sürü palavra atıldı,” diyor ve en vurucusu en son geliyor: “Sol, kendi yaptığı rezillikten bir mağduriyet efsanesi yarattı” (Taraf, 2 Mayıs, 2012).

3. Hadi, dönemin, işçi sınıfı içinde en ziyade örgütlü ve ‘silahlı mücadele’ye (‘goşizm’e) karşı tavır alışı ile öne çıkan TKP hareketi ve onunla birlikte alanda olanlarla (bilhassa da, daha büyük bir kırıma meydan vermemek üzere meydandan uzak tutulmak istenen) Maocu siyaseti -bir siyasal tarih okuyucusu olarak- gönül rahatlığı ile aynı sepete attınız; peki, ilk paragrafta andığım ‘insani’ değer üzerinden bakacak olursak, Cumhuriyet’in kurucu ve (soy)kırımcı zihniyetinin (‘kırım mühendisliği’nin) ‘insana karşı işlenmiş suçlar’ bağlamındaki belirleyici (‘devlet olma kimliği’) rolünü, ‘sosyalizm/sol’ eleştirisinin arkasında çok uzakta bir yerlere atma (failleri mağdurların iç çatışmalarının gölgesinde bırakma) tavrı, devletin şimdiye dek işlediği suçları mazur görmek/göstermek anlamına gelmiyorsa, ne anlama geliyor (zira, söylenenlerde yeni bir şey yok ve bütün bunlar bir kez daha, böylesi bir üslupla, zaten o eleştirileri dile getirmiş olanlara karşı yeniden dile getirilmekte ise)?

4. Benim anladığım, sevgili Nabi Yağcı ve Ümit Kıvanç, söz konusu eleştirilerden gocundukları için değil, Taraf gazetesinin, -ilk sayfadan başlıklandırışı ile- Berktay tavrına sahip çıkışına içerledikleri (belirleyici yaklaşımı öyle ifadelendiren bir gazetede yazmaya devam etmek ağır geldiği) için gazeteden ayrılmışlardır. Evet; Taraf gazetesi uygunca bir tartışma zemini yaratabilirdi -ve hala tartışılacak şeyler vardı ise heveslileri tartışabilirdi-, lakin, gazete, bana kalırsa, o başlıklandırma iradesi (’77 katliamından solcular sorumlu’) ile ‘postmodern’ bir pervasızlık (‘her şey gider’ yollu, geleneği, gövdeyi önemsememek, önünü ardını yoklamadan sallamak) örneği göstermiştir.

5. Ben bir psikanalistim. Analistin, analizanının (divanında yatanın yani) söylediklerini dinler ve anlamlandırırken kendi ‘karşı-aktarım’larının (‘counter-transference’) farkında olması gerekir. Yani, duyduklarını yansız ve yüksüz bir biçimde (‘nesnellik’le!) yerli yerine koyabilmek için, duydukları ile ilgili kendi iç (karşı) yüklerinden arınmış olması icap eder. Doğrusu, ben, Maocu gelenekten gelen ve şimdiki ‘müstesna’ akademik-siyasi kimliğini tam ona karşıt bir düzlemde kurmaya özenen Berktay’ın, bilimsel yansızlığını/yüksüzlüğünü temin edecek raddede kendi iç yüklerinden (‘vicdani’ gerginliklerinden) arınmış olup olmadığını kendisine sorması, bir başka deyişle, kişisel öznel tarih okumasını ihmal etmemesi gerektiğini de hatırlatmak isterim.

 



No Responses Yet to “1 Mayıs ’77, Devlet ve Biz”

  1. Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s


%d blogcu bunu beğendi: