Eprimiş Ruhlar Diyârı ve ‘ümit’

01Oca12

“em ji werzên bê lêpirsîn bihûrîn, ji êşên parzûn kirî

ji wextên lixwemikurhatina wê bi mirin û mandeleyê hatî hêçandin” *

 

Bremen’den sevgili kardeşim Naif’i arıyorum. Tedirginim. Yeni yılını kutlamak istiyorum. Hangi yüzle, bilemiyorum. Naif, canım benim, bir Kürt kardeş. Ezidi. Bense, hasbelkader, bir Türk. Kendini ‘ulusal’ kimliği ile tanımlamak derdinde olmayanlardan. Ya da, ulus kimlikleri ile tanınmamakla sorunları tanımlanan Kürt kardeşlerinin yanında mahçup ve mustarip soydan. Evrensel insan kardeşliği içinde, insanlık ailesinin sıradan bir üyesi olarak kalmakla yetinmek isteyenlerden. Aidiyetini, vicdan, adalet, eşitlik, özgürlükler ve demokrasi bağlamında kotarmak derdinde olanlardan -diyelim.

Sevgili kardeşim Naif’i ararken tedirginim. Evet. Hangi yüzle, nasıl? Şunca Kürt insanı öldürülmüşken, nasıl? Öyle böyle değil, şunca ‘insan’, çoluğuyla çocuğuyla, F-16 denilen zebellahlar tarafından bombalanıp paramparça edilmişken, nasıl? Canım benim, “Halûk, 2012 barış yılı olsun, insanlar daha fazla acı çekmesin,” dedi, telefonda. Eteğine Ceylan’ının parçalarını toplayıp ölüyü tamamlama çabasında anneler, ellerinden alınmış hayatlarını kazanmak için uzandıkları sınır ötesi köpeklerinin ağzından çocuklarının parçalarını kurtarmaya çalışan babalar geçti gözlerimin önünden bir bir. Yerin dibine girdim.

Yerin dibine girdim, zira, ‘bu taraf’ta, Taksim ve Nişantaşı’nda ‘yoğun güvenlik önlemleri’ altında ‘yeni’ yıl kutlamaları yapılmaktaydı ve herkes çok mutluydu –güya, nakledenin gözünde. Gözü dönmüşlerin gözü dönük hastalıklı mutluluğu –olmalıydı. Kutlamaların yapıldığı, yeni bir yılın çoşku ile karşılandığı Türk illerinde, devlet eliyle katledilen insanlara dair en küçük bir teessüriyet yansımıyordu ekranlara. Ürperdim. Yüreğim kaldırmadı, bakamadım, belki, dansöz de oynatılmaktaydı –hiç şaşmam.

O insanlar –velev ki- ‘terörist’ bile olsa (ki, ben, sadece tırnağa almakla yetiniyorum, o, ‘terörist’i), hangi vicdan sahibi, bir devletin, ‘yasa dışına çıktığını varsaydığı’ yurttaşlarını ‘F-16’larla bombalamasına kıl kıpırtısız bakabilir?

Memleket hâlini gözlemlemek üzere katlandığım TV kanalları Van’ı da gösteriyor. Hep birlikte yeni yılı karşılamaktayız. Neş’e ile! Tanrım, insanların kafasına yeni yıl külahları da geçirmişler –fevkalade utanmazlıkla. ‘Yeni yıldan ne bekliyorsunuz,’ diye soruyor da, ‘haberci’. ‘Konteynır,’ diyorlar, istisnasız. Dağı taşı bombalamanıza dahi rıza gösterir hallere geldiydik; şunca insana kıyan devlet değil midir ki, insanından başını sokacak çadır ötesi bir şeyi esirgeyen? Esirgediğini, dağı taşı dövmek, insanını paramparça etmek için gözden çıkaran?

Bremen’de bir İtalyan lokantasındayız. Herkese şefkatle sımsıcacık gülümseyen o İtalyan adamın yerinde. Mutluluğun, kendi hâlindeliğin hüküm sürdüğü mekânda. ‘AKP faşist, Halûk,’ diyor, Naif. Bir Kürt olarak sorunu orada görüyor. Bense, ‘hükümet’ olanların, devletin derin/kadim ‘iktidar’ı ile mesafesinden ölçü düşürmek derdindeyim meseleye. Kendini, mevcut siyasi pratikler içinde kurmaktan/kurgulamaktan asla geri durmayan ‘Devlet’in yapısal olarak ne denli tasfiye edilip edilemediği ile ilgiliyim. Dolayısıyla, şu ya da bu hükümete muhalefet etmekle yetinmeyip devletin asli kimliğine ne kadar muhalefet edip edemediğimizle.

Nereye gidiyoruz peki biz? Kürt toplumu ve Türkler olarak biz, nereye yol alıyoruz? Şunca zulmümüzle intikamcı bir ruha sığınmaktan başka şans tanımadığımız insanlardan Kürt toplumunun demokratik kuruculuğu adına ne bekliyoruz? Ne bekleyebiliriz? Ya da, AKP’ye muhalefet etmenin ötesinde, ‘radikal demokratik’ muhalefet geliştiremeyen, vicdan ve adalet duygusundan yoksun, biz, Türk halkı, birlikte yaşamayı reddetmek noktasına ittiğimiz Kürt halkından ne bekliyoruz? Ne bekleyebiliriz?

Ol ahvalde, silahların susmasının da ötesinde, barışın kendiliğinden kendiliksel bir değer olarak yaşandığı günleri görebilecek miyiz, sevgili Naif? Kutsanan şiddetlere, mazur görülen şiddetlere itibar etmeden, tüm tahakkümlere karşı duracağımız bir ‘demokrasi mücadelesi’ yatağından akabilecek miyiz birlikte?

Daha az acı ile –hiç olmadı- yenilenen yıllarda kucaklaşabilecek miyiz, Naif?

____________________________

“sorgusuz iklimlerden geçmişiz, damıtılmış acılardan

ikrarı ölümle inkârla sınanmış zamanlardan”  (Lapis Lazuli, Mehtmet Altun).



No Responses Yet to “Eprimiş Ruhlar Diyârı ve ‘ümit’”

  1. Yorum Yapın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s


%d blogcu bunu beğendi: