Barış ve Demokrasi İçin BDP’ye Üyelik

18Oca10

  

 

‘Kürt sorunu’, Kürtlerin değil, en kuşatıcı anlamında, Türkiye’nin sorunu ve bir, ‘demokrasi sorunu’dur, diyorum. Zira, Kürt sorununu, -bir kalkış noktası olarak- çağdaş burjuva demokratik ölçüleri içinde çözümleyemeyen (kuşkusuz, öteki ‘farklılıklar’a ilişkin de tarihsel ve güncel sorunları ile yüzleşip demokratik kabuller içinde çözüm üretemeyen) Türkiye insanı ve toplumunun, dünyanın belirleyici akışı (sorunları, şiddet kullanıp reddetmek yerine, demokratik/özgürlükçü bir anlayışla çözümleme eğilimi), o demektir ki, sürdürülebilir ‘barışsallık’la bağdaşık bir ruh ve zihin açıklığı geliştirebilmesi mümkün değildir.

Öte yandan, -‘millet-i hâkime’ye dahi hayrı olamayacağı açık- dediğim dedik tarzında dümdüdük öten bir ruh hâleti ve başkalarının meseleye bakış ve görülerine perdelerini indirmiş körebe bir zihinsellik yerine, toplumsal benliğe, çokkültürlü varoluşsallığın zenginliği ile donatılı şen şakrak bir ‘hâlet-i rûhiyye’yi nakışlayabilme sorunudur da, Kürt sorunu.

Öyleyse; insanın, insanlık/insanlığın insan adına kazanılması bağlamında bir ‘vicdan ve adalet’ sorunu da olan Kürt sorununu ele alıştaki özgürlükçü/eşitlikçi, âdil ve barışçı yönelimlerimiz, beraberinde kotarılacak ruh ve zihin açıklığı ile, Türkiye demokratik toplumunun kuruluş sürecinde, birbirlerini besleyen, birbirleri üzerine katlanan değerlerimiz olacaktır.

 

Neden BDP’ye katılıyorum?

 Diyelim, sorunu böyle tanımladık ve çözüm sürecinin ‘nitel’ nirengi noktalarını da böylece andık. Peki; siyaset eğer, yalnızca sorunları tanımlamak ve sorunlu olanın neye tahvil olması gerektiğinin adını koymak değil, toplumsal güçleri, söz konusu değişikliğe doğru hazırlama ve yönlendirmenin pratik zeminini oluşturmaksa, geldiğimiz noktada, uygun siyasi yapılanma ve uygun siyasi çizgi ne olmalıdır?

Ben, (hayatımda hiç böyle anmadım ama ‘özel’ durum nedeniyle kaçınılmaz) bir ‘Türk’ (dışsal kondurmalara bakılırsa hatta, Sünni-Hanefi Müslüman!) ‘sosyalist’ aydın olarak BDP’ye katılmamın, bulunduğumuz şu noktada, ‘politik ve etik açıdan’ en isabetli duruş olduğunu düşünüyorum. Hem, ‘bizim’ taraftaki resmi kabaca betimlemek, hem de dile getirilmiş bazı kaygılar üzerinden BDP gerçekliğine nasıl baktığımı ifade etmek üzere, yaşadığım deneyimi aktarmak isterim. Deneyim şu: İHD/TİHV münasebetiyle tanıdığım bir dostum, geçmişteki birçok örneği gibi DTP’nin de kapatılışı, yerine kurulan BDP’nin 24 Aralık tutuklamaları ile yaşamaya başladığı zorluklar ve başından beri izlenen baskıcı/askercil yaklaşımlarla gelinen eşikte, ‘BDP ile dayanışma için üyelik’ girişiminden söz etti. Zaten, öncesinde de, DTP ve soyağacında yer alan örneklerine oy vermiş ve mevcut iç hazırlığı da o yönde biri olarak, benim için somut ve samimi bir girişim önerisiydi. Ben de, ‘sol/demokrat’ kimlikleri ile tanıdığım kişileri (e-posta marifetiyle toplam 35 kişiyi) öneriden haberdar ettim. Sonuçlar şöyle:

1. 4 kişi, söz konusu girişimde yer alacağını açıkça belirtti. Sonra, 1 kişi daha eklendi onlara. (Demek ki, %14.) 2 kişi ise, fikri onaylayıp desteklemekle birlikte, ‘Yeni Sol Parti’ kuruluşunda yer almakta oldukları için çekimser kaldı. Girişime katılan, çekimser kalan ya da girişimin neden kendileri için uygun olmadığını açıklayan kişi sayısı, toplam, 11 idi (%31). Demek ki, sol/demokrat olduklarını düşündüğüm kişilerin yaklaşık %70’i de, hiç böyle bir ileti almamış gibi davranmayı (‘iletinin muhatabı olmamayı’) seçmişti.

2. Desteklemeseler de, eleştirel duruşlarını ifade edenler şu noktaları vurgulamıştı: a/ “[S]enin önerdiğin pozisyonu, Apo’yu Kürt meselesinde tek muhatap konumuna getirme tehlikesi olduğu için, yanlış buluyorum. Bana göre bu meseledeki en uygun pozisyon alma, mümkün olduğu kadar çok muhatabın ortaya çıkmasını sağlayan tavır”dır. b/ “[M]illiyetçiliğe en uzak pozisyonda kalarak Kürt taleplerini dile getirenler desteklenmeli”dir. Yine benzer bir kaygı: “BDP ile ilgili tereddütlerim nedeniyle, üye olmak yerine dışarıdan desteklemenin daha çok içime sineceğine karar verdim. Milliyetçilikten nefret ediyorum, ezilen halkların milliyetçi bir duruşa hakları olup olmadığı sorusunu ise çözebilmiş değilim”. c/ “BDP demokratik karar alma ehliyeti olmayan –ya da o anlamda şaibeli- bir parti olduğu için destekleyemem.” d/ “Bir partiye üye olmak ciddi bir iştir. Programını savunup eylemlerine katılacak çizgide olmayı gerektirir.” Ya da, “daha geniş katılımlı ön tartışmalar sürecinden sonra böyle bir eylem gerçekleştirilmelidir”.

 

Ve birkaç tespit

1. Ezeli Türk milliyetçiliğinin (ve kurucu devlet ideolojisinin) hedefi ve mağduru olmuş, soyuyla-sopuyla, diliyle dişiyle her ‘ben’ dediğinde tepelerine inilmiş, yerinden köyünden sürülmüş, gündelik hayatlarında dahi anadillerinden yasaklanmış, 40 bini dağda, yaklaşık 20 bini ovada öldürülmüş, eşi benzeri görülmemiş işkencelerden geçirilmiş, taş atan çocukları TMK kapsamında –tutuklu- yargılanıp cezalandırılmak istenen, sivil siyasi teşebbüsleri ve teşekkülleri sürekli engellenmiş bir halkın, kendi dili ve kültürel kimliğini sahiplenmesi, onurlu, haklı ve doğal bir ‘kendilik’ algısı ile varolma mücadelesini siyasallaştırması, ‘milliyetçilik’ ürküntüsü ile uzak durulacak değil, -Türkiyeliliğin, demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi çağdaş bir toplum üyeliğinin kendilik algımız için yeterli olacağı günlere dek- saygı, anlayış ve duygudaşlıkla omuz verilmesi gereken bir haldir. Üstelik, her iki halkın demokrasiyi geliştirmeye yatkın kesimlerinin milliyetçilik marazına düşmesini engelleyecek güç de, öncelikli olarak böyle bir anlayış ve kabulden beslenecektir. 

 

2. Tabii ki, sorunun yaşandığı yerdeki herkesin sorunu sahiplenmesi ve siyasi mücadele pratiği içinde yer alması takdire şayandır. Lakin, buradan bakıldığında, Kürt sorununu, sorunun temelinde yatan nedenler üzerinden siyasallaştıran güçlerin temsilcisi olarak BDP hareketinin görüldüğü ve ona destek vermenin sorun çözmede farklı katılımları engelleyici bir yanı olmaması gerektiği açıktır. Üstelik, Türkiye barış ve demokrasi güçleri olarak BDP’ye destek vermek, söz konusu katılımları yüreklendirecek ve uygun zemini hazırlayacak bir girişimdir de.  

3. Şu gelinen nokta, çözüme en çok yaklaştığımız noktadır. Dağdaki güçler de, ovadaki bizler de, bundan böyle, silah ve şiddetle bir yere varılamayacağını idrak etmiş olmalıyız. Eşyanın tabiatında yatan bir takım (tarihsel/toplumsal) koşulları görmezden gelip hâlâ sivil siyasi güçlerde (örneğimiz itibarıyla, BDP’de) bir takım ‘iradesizlikler’, ‘önder’e bağımlılık, vb. kabahatler aramak yerine, yok edilmelerini öngören ‘derin irade’ye kararlılıkla karşı koymak, o anlamda da BDP dahil tüm sivil siyasi güçleri desteklemek ve dayanışmak birincil önemde olmalıdır. Burun kıvırdığımız sivil siyasi güçlerin, ancak muhatap alınıp işlevsellik kazandıkça erginleşecekleri; dahası, yasaklanıp yalnızlaştırıldıkça, BDP, vb. siyasi güçlerin, -çıkışsızlık duygusu ile- çok daha geri dönüşsüz bir şiddetin kucağına itilecekleri akılda tutulmalıdır.

4. Somut olarak yapılacak olan, BDP dahil, tüm sivil demokratik güçlerle dayanışıp AKP hükümeti, AB ölçütleri dahilinde demokratik (yasal/anayasal) dönüşümlere zorlanmalı; ancak, talebimizin inandırıcılık ve yaptırım değeri taşıyabilmesi için iki taraflı ellerin tetikten-tüfekten uzak tutulması gereği ısrarla savunulmalı; aynı çabayla eşzamanlı, her iki kesimin katılımı ile, yaşanmış olanların insani zeminde (duygudaşlık/halden anlama kaygısı ile) paylaşılabileceği buluşmalar temin edilmeli; öte yandan, karşılıklı güven ve güvencelerin tesis edilmesi ile silahlı Kürt hareketinin kendisini tasfiyesi ve sivil siyasi hayata katılımın yolu da açılmalıdır.

5. BDP’ye üyelik deneyimi vesilesiyle edindiğim izlenimlerin, biz, Türk ‘demokratik sol/sosyalist’ aydınların, Kürt özgürlük hareketinin siyasi tecrübelerinden çokça yararlanabilecek konumda olduğumuza, ‘Yeni’ bir ‘Sol’ parti kurulsa da kurulmasa da, ‘şark hizmeti’ne gönülsüz bir Türk solunun garba da kendine de pek hayrı olamayacağına delalet ettiği açıktır. Dahası; ‘yeni’ olacaksa, Türk solunun, BDP’nin üstlendiği siyasi yapısallıkla buluşması, münasebetsiz bir hayal midir?



7 Responses to “Barış ve Demokrasi İçin BDP’ye Üyelik”

  1. 1 Nadya Uygun

    Elbette ki “münasebetsiz” değildir ama maalesef hayaldir… Şu karsilikli guven dedigin nasil olusturulacak? Insan butun omrunu silahla gecirirse ve varolusunun nedeni ise, ondan vazgecmesi icin nasil guvenir?? Burayi nasil asacagiz bilemiyorum Hocam… Oldukca cikmaz bir nokta! Hayal bile olsa, bilirsin bazi hayaller gerceklesebilir de….

    • 2 haluksunat

      Sevgili Nad; kimin kime güveninden, güvenme sorunundan söz ediyorsun, tam anlayamadım. Bilmem kaçıncı kez yeniden açılan il parti merkezinin açılışına binlerce kişi katılırken üstten jetlerin uçurulduğu, şu seçim ve siyasi partiler yasasında, iki metrelik oy pusulasında okuması-yazması kıt ahalinin bağımsız adayını bulup desteklediği bir kültür, dağdaki kayıplarını bir yana koyduk, binlerce faili meçhulüne ve yaygın zulme rağmen, komik parti kapatmalarına direnebiliyor, siyasi mücadelesini ‘legal’ zeminde de sürdürebiliyor, barışa dair umut belirdiğinde başkalarınının anlama sınırını zorlayan bir sevinç gösterebiliyorsa; ancak, bütün bunlara rağmen, ‘Türk’ solu, Kürtlerin yaşadıklarını, bir demokrasi ve barış sorunu değil, ‘onların’ sorunu olarak göregelmişse, dahası, demokratikleşme sürecine duyarlık ve katkısını öne çıkaramamış, hatta, dişe dokunur bir yapılanmayı (söz konusu partileşme çabası sürmekte!) hayata geçirememişse… güven, ‘Türk’ soluna güven sorunu olarak anlaşılabilir bence. Ötesi, sürecin tabiatından kaynaklanacak sorunlardır, aşılması da, hayatla samimi teması olan bir sol alımlayış, barış ve demokrasi mücadelesi ile olacaktır. Siyaset, katılımcılarını da değiştirmek üzere yapılır zira -kalıcı mahiyette toplumsal olanı değiştirmeye niyeti var ise…

  2. 3 Nadya

    Demek istedigim guven cok kisaca, silahsizlanmak icin can guvenligi garantisi demek istedim… “Sol” a ise hic deginmiyorum, bugune kadar sinifta kalmamis olsa bile hep butunlemede surunen bir sol’un da ne kadar inandirici oldugu ayrica bir tartisma konusudur. Sanirim bu bir surec, uzunca bir sure yasanacak ve evrim yoluyla taslar yerine oturacak… Tam bitmis “tablo” ya bizim yetisebilecegimizi sanmiyorum… Umut tabii ki var hep var, yoksa hayat biter…

    • 4 haluksunat

      Hele şu noktadan sonra, siyasi bir çözüm talebi bağlamında şiddetin getirisi olmadığını herkes görüyor. Peki, bu noktada, mevcut ‘devlet/hükümet’ dili ne söylüyor? Onun, geleneksel, derin dilini bir yana korsak, daha düzeltimci AKP neye meyyal? Muhalif kalabalığın arasına katışmış, belki eli terli, belki bir taş savurmuş (E. Said amcası misali) ‘çocuk’a terörist muamelesi ve TMK uygulayıp yıllarca hapsi reva görebilen bir ‘hukuksallık’! ‘Sivil dikta’dan söz edenler, daha ileri bir hukuksallık adına, bunu görseler ya… Orada, işte, devlet zihniyeti içinde derin ittifak var. Onu aşındıracak olan, bundan böyle, inadına, sorunu, Kürt sorununun, demokrasi, dahası, Türkiye’nin demokrasi sorunu olduğu algı zeminine taşımaktır. Burada, BDP’ye ve hakim-ulusalcı zihniyetle tutuk solun kendini yeniden yapılandırışına büyük iş düşüyor. Ama gel gör ki, demokrasi mücadelesine katkı vermesi beklenenler, şunca yaşanmışlığa karşın, ortaya çıkan pisliklerin belgesine bile inanmakta zorluk çekiyor. Öte yandan, Öcalan (‘bebek katili’ diye kendilerini rahatlatmayı seçtikleri Öcalan) dahi, olduğu yerden, kabaca doğrunun nereden geçtiğini kaz kafalılara söylüyor ama anlayıp beri gelen yok. Herhalde, devlet aklı şunu da görüyordur: Bu umursamazlıkla, bir noktadan sonra, Öcalan da kitleleri ikna gücünü (barışa sarılmayı telkin şansını) yitirecek. Lafı uzattım, sevgiler.

  3. 5 salihemin

    yazınız bana biraz hayali geldi…osmanlı impartorlugunun ürettigi tarihsel pastanın sadece bir dilimidir kürt sorunu…tabiidirki imparatorlugun çöküşü ile o günlerden bugüne tüm yönleri ile gelmiştir.1071 yılında onların bir karşıt gücü olsa idi bizler anadoluya giremezdik…1453 yılında onların bir karşıt gücü olsa idi biz istanbulu fethedemezdik…en son durak 1915 yılında onların bir karşıt gücü olsa idi çanakkalede işmiz bitmişti…demek ki bin yıldır karşıt güç olarak degil birarada yaşıyabilen insanlar olarak varlıgımızı sürdürebildik…..e şimdi eline silah alıp terör yolu iler zor kulanıp bizi sindirebilecegini zannedenler kim….1000 yıllık birlikteligi nasıl ayrıştırabilecekler tehdit ve silah zoru ile mi…degil onlar bütün dünya ulusları birleşse bizi kıyamet koparmadan kimse cm yerimizden oynadamaz….önce pkk kayıtsız şartsız silah bırakıp,kendini muasırlaştıracak ondan sonra her fikir silahsızlaştırılmış ortamda konuşulabilir..syg.ile..

    • 6 haluksunat

      Öncelikle katkınız için teşekkür ederim. Bir arada yaşama talebiniz önemli. Ayrışma yerine, bir arada kardeşçe bu ülkenin türküsüne katılmamız kıymetli -insanca. Lakin, gerçek/samimi bir biraradalık, bir araya gelenlerin ‘kendi’ olma imkânlarını tanımamak bir yana, yüreklendirmekle mümkündür ancak. Özellikle de ‘Cumhuriyet tarihi’, kardeşlerarası eşitliği tanımak değil, inkâr ve imha zihniyetiyle yazılmıştır. Dolayısıyla, kendi ‘soy’ ve ‘dilsel’ kimlikleri ile ailenin saygın bireyleri olmak isteyen Kürtleri tek yanlı şiddet tercihli insanlar olarak takdim ve kabulün yapıcı olmadığını, gerçekten kardeş kalmak istiyorsak, şu insanların en temel ‘insani haklarını’ tanımakla işe başlamamız gerektiğini lütfen unutmayalım (ya da bir zahmet, öteki kardeşin yerine kendimizi koyarak anlamaya çalışalım -kendimize karşı dürüst olalım). Üstelik, mesele, her şeyin ötesinde, iki yanlı ‘çocuklarımızın’ hayatı pahasına yaşanmakta ise, lütfen, önyargılarımızı gözden geçirmekte üşengeç olmayalım. Size, Bejan Matur’un, ‘Dağın Ardına Bakmak’ isimli kitabını öneriyorum. İdeolojileri, şunu bunu unutun, insanı anlamaya çalışın -lütfen. Benden de saygılar efendim.

      • 7 salihemin

        yazdıklarınız idealdir..itrazım yoktur ancak ortada kürt diye dolaşanlar yıllardır silahlı terör örgütü pkk nın yüzde beş siyasi temsilcileridir…kürt asılı t.c vatandaşları ile türk asıllı TC vatandaşları arasında eşitlik her alanda olmalıdır…ancak abd gibi her ırktan insanlar TC nin çatısında insanca birarada yaşayabilmelidir..BAYRAK YIRTARAK,MİLİ MARŞI İNKAR EDEREK VARILAcak her hırgürdür…bunu unutmıyalım…yukarıdaki notumda ince yazdıgım tarihi gerçegi daha açık yazayım biz bu anadoluyu bizansdan aldık,kürt kardeşlerimizden aldıgımız bir şeyyok..ayrıca 1000 yıl bizimle biararada yaşıyanları pkk karşımıza çıkarmak peşindedir..lütfen unutulmasın pkk yıllardır tek kale dedir..daha rahatsız edilen bizler sahaya çıkmadık,çıkıncada sadece işimiz bize silah dogrultacak olanlarladır yoksa kürt asıllı TC vatandaşı kerdeşlerimizle biararadayız yurdun her karışınde..sgl.esen kalınız.


Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s


%d blogcu bunu beğendi: