Hans’la Ben Hasbıhale Devam Ederken
Evet; bahtı güzel şahım muhayyel okur ve dahi sevgili Hans’ım ne diyorduk? Farzolunmuş -varsayılı, yani- muhatap üzerinden içe konuşmalı bir düşünme sürecine (Allah’ı bir yana bıraktım), kul da razı olmalı mıdır? Arendt de, yol nasıl olsa oraya çıkar, sür atını yiğidim, mi demektedir? Yine biz sana kulak verelim yoldaşım, Hans’ım: “Böyle bakıldığında eylemde bulunmak ve konuşmak Arendt için, ‘insan olmanın kendisinin açığa çıktığı kiplerdir. (…) Konuşarak ve eylemde bulunarak insanların dünyasına dahil oluruz”. İşte, burada, koyna konuşmaktan, ‘eylemselliğin’ altı çizilmek suretiyle uzaklaşılmakta ve meselenin, bir şekilde duhül edilen dünyaya, müdahil olma (Serpilciğim, orada mısın?), sıcak temasta bulunma meselesi olduğu bakış açısına (nokta-i nazarına!) yaklaşılmaktadır, bence: “Bu dünya, biz onun içine doğmadan önce vardı ve bu dahil olma durumu [Arendt böyle vurgulamaktadır], doğmuş olma olgusunu tüm gerçekliği ile olumladığımız, aynı zamanda da bunun sorumluluğunu üstümüze aldığımız ikinci bir doğum gibidir”.
Bak işte Hans, sevgili Hans’ım, ayarttın beni; ne diyordu Spinoza: “İnsanın özü zorunlu varoluş içermez”. Yani, ‘A, bak, bu insan işte,’ diyebileceğimiz, varoluşsallığı özüne nakşolunmuş bir şey değildir insan. Bedensel doğumu, dünyaya ‘fırla(tıl)mışlığı’ ile birlikte katıldığı dünya, o, ‘insan kipliği’ içinde onun yolunu gözlüyor değil yani. Sonsuz evrensel/doğasal tözden, özünde mevcut olanı (‘güdüselliğini’) hayata tutarak, ‘düşünme’ yüklemini kurmak suretiyle ‘insan’ oluyor, ‘insanlığını’ yaşıyor. İşte, diyor Arendt -anladığım-, fırlamışlık iş değil, insanın gerçek doğumu budur ve söz konusu doğumu onaylayıp sorumluluğunu üstlenişimiz (Spinoza’nın da vurguladığı üzere) düşünmeye sıvanışımız ile başlayacaktır. Ötesi? ‘Afferim, düşünüyormuşsun, geç bakalım insanlık ailesinin yanına,’ değil, alımlanabilir tarzda ve alımlanabilirlik alanında düşünsel eylemliliğin içinde durmak, ‘sesli düşünmek’. Sevgili Hans, senin de tadını kaçırmayayım ama, Spinoza’nın son tahlildeki ‘[edimsel] demokrasi, özerk [eylemli] varoluşsallık’ anlayışı ve ‘parça-bütün ilişkisi’ de (Cemal Bâli Akal’a da selam olsun) oradan beslenmiştir zamanında: özgürce düşünmek ve konuşmak -ama şimdi o tarafa girmeyelim, senden doğru yolumuza devam edelim.
Şöyle elçi olmuşsun Arendt’e: “Başka bir ifadeyle, insanlar konuşarak ve eylemde bulunarak, ‘daha önce görünür olmadıkları dünya sahnesine ayak basarlar’ [Phantom okur’a da selam olsun buradan!] ve tam da bu eylem aracılığıyla kamusal ve politik uzamı kurarlar”.
-Phantomcuğum, ben bi’ havuz yapayım, müsaadenle…
Filed under: Konuşma Defteri | Leave a Comment
No Responses Yet to “Hans’la Ben Hasbıhale Devam Ederken”