Hans-Helmuth Gander’le Ben ‘Defter’e Konuşurken
“Hannah Arendt, kendisine Lessing Ödülü’nün verilmesi vesilesiyle yaptığı teşekkür konuşmasında, Aydınlanma’nın bu yazarını şu sözleriyle alıntılar: ‘Yol açtığım zorlukları ortadan kaldırmakla yükümlü değilim. Düşüncelerimin birbiriyle bağlantıları daha zayıf olabilir, hatta birbiriyle çelişiyor gibi bile görünebilirler: yeter ki bunlar (okurların) kendi düşünüşleri için malzeme bulabilecekleri düşünceler olsun.” Eh, yani Hans kardeşim, Arendt’in bir başka münasebet dahilinde alıntıladığını senin de alıntılaman (ve herhalde, benim de senden alıntılamam) pek hoş oldu. Derdimiz o, malzeme üretmeye, başkalarının üreteceği malzemeye -ortaklaşa üretimimizi zenginleştirmek üzere- alıcı gözle bakmaya özenmek -demiştik ya…
Şimdi, Hans, senin, Doğumunun Yüzüncü Yılında Hannah Arendt başlıklı toplantıda sunduğun bildiriden (kendilerini görünmez kılmış -muhayyel- okura) biraz daha alıntılayayım müsaadenle. Mesela şöyle diyorsun: “Düşünmek, dünyada özgürce hareket edebilmek anlamına geliyorsa ve ancak insan ile onun etrafındaki insanlar arasında oluşabilen bir ara uzamsa, o zaman dünya ile ilişki kurmak anlamında düşünmek Arendt’e göre insanın kendi kendisiyle yalnız başına konuşması değil, her zaman zaten ‘başkalarıyla yapılan konuşmanın öncelenmesi’dir”. Allah senden razı olsun Hans… abim, hele şunları da ekleyince: “Yani düşünmek, insanlar arasında yaşayan bir insan olarak benimle aynı dünya ilişkisine sahip olan ‘başkasını’ her zaman bir koşul olarak gerektirir. ‘Yalnız başkalarıyla konuşabildiğim için kendi kendimle de konuşabilirim, yani düşünebilirim’, diye not alır Hannah Arendt, Düşünce Güncesi‘ne”.
Peki, bizim şu bulunduğumuz noktada, yani, benim, ‘güya mahrem’ diye andığım bir blog ortamının nasıl ‘kamusallaş(tırıl)acağı’ soru(nu)ma, Arendt’in bu dedikleri ne der? Yani, ‘E, konuş sen yavrucuğum, görünürde muhatabın olmasa da, nasıl olsa, düşünme sürecine kendini açan bir ara uzam burası ya… eh, en azından varsayılmış bir muhataptan yoksun konuşacak kadar aklını da yemediğine göre (yememişsen eğer), kim tutar seni?’ -mi, der?
…evet, bahtı güzel şahım, ne der?
Filed under: Konuşma Defteri | 2 Comments
Haluk’cuğum, ellerine sağlık, gene pek güzel yazmışsın. Şimdiye dek yazdığın beş kitaba da, dergilerde, gazetelerde yayımlanan yazılarına da dilediğince ses gelmedi. Anlaşılan, senin tüm muhatapların sessiz kalmayı yeğliyor. Zaten günümüzde, bırak entelektüel konuları, insanlar hemen her durumda ve her koşulda yorum yapmaktan, hele de eleştirmekten fevkalade ürküp kaçınmıyorlar mı? O nedenle, “kim tutar seni, aynen devam et!” canım!!!
Aynen öyle… kim tutar seni! Eleştirmek ve yorum yapmak sorumluluk ister, günümüzde bu hadiseden kaçınıyor sanirim “muhataplar”! Halukcan sen yolunda devam et, seni tanimayanin, okumayanin kaybidir… Sevgi seni:)